Insanın davranışları üstünde helal beslenmenin çok büyük bir tesiri vardır. Alınan her helal gıda insana feyz ve ruhaniyet verirken alınan her haram gıda da gaflet ve hantallık vererek maneviyattan uzaklaştırır. Sahip olduğu İslam maneviyatı ile 600 yıl dünyaya dünyaya hükmetmiş Osmanlı’da toplumda hırsızlık, eşkiyalık yapanlara dergâhlarda 40 gün boyunca helal gıda yedirilirmiş. Çünkü yapılan her kötü işte haram beslenmenin tesiri olduğuna inanılırmış. Nitekim de öyle.
İnsanlığın yaratıldıktan sonra ilk imtihanı daha henüz cennette iken helal gıda olmuştur. Yasakladığı bir elmadan yediği için imtihan gereği Adem’i (a.s) cennetten dünyaya gönderen Allah’ın yediğimiz haramlar karşısındaki tutumunu da mı hiç merak etmiyoruz acaba? Ya da yediklerimizin helal-haram olduğunu düşünmeyecek kadar da gaflette miyiz? Yoksa bu kadar rahatlığın başka izahı olamaz. Oysa Kainatın En Değerli Varlığı (sav) 1400 sene öncesinden haber vermişti tehlikeyi “öyle bir devir gelecek ki insanoğlu aldığı şeyin helalden mi haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak. Böylelerin hiçbir duası kabul olunmaz” Biz bugün namazlarımızda tembellik ediyorsak, kulluğumuzu yapamıyorsak kısacası inandığımız gibi yaşayamıyorsak bunda helale-harama aldırış etmeden boğazımızdan geçen cipsin, çikolatanın, kolanın inanılmaz payı var “Harama düşme korkusuyla helallerin onda dokuzunu terkederdik” diyen bir sahabe döneminden bir anlık lezzeti için önüne geleni sorgulamadan yiyen bir ümmete nasıl dönüştük, bi durup düşünmek gerek. Yediği şüpheli gıdayı parmağını sokup geri çıkaran Ebubekirleri ne çabuk unuttuk. Halbuki diyet yapmak uğruna nelerden vazgeçebiliyoruz. “keske yediklerimize dikkat ediyoruz derken kastettiğimiz şey kalori değil de helallik-haramlık noktası olsaydı”
Gelişen teknoloji ile her şey gibi yiyeceklerimiz de doğal kalamadı. Herşeyimiz modern gıda artık. Bu modernlik, gıdalardaki katkı maddelerini soktu hayatımıza. Ardından milyonlarca şüpheyi… Bu katkı maddelerinin de gayrimüslim ülkelerden satın alındığını, gayrimüslim bir toplumdan da İslami hassasiyet beklenemeyeceğinden ve bu ülkelerde domuz eti tüketiminin de yaygın olduğunu düşündüğümüzde buralardan gelen katkı maddelerinin ne kadar güvenilmez olduğu aşikar. Gimdes başkanı Dr. Müh. Hüseyin Kami Büyüközer’in “insan ömrünün sonuna kadar kadar en az 1 küçük domuz yemiş olur” tespiti de mi hiç titretmiyor acaba? Insanımız Müslüman ama katkılarımızın Müslüman olmaması sebebiyle yediklerimiz de Müslüman kalmamış malesef. Müslüman olmayan bir toplumdan İslamî üretim beklenemez zaten. Onlar kendilerince yanlış yapmıyor. Burda yanlış yapan araştırmadan, sorgulamadan yiyen biz müslümanlar. Fakat çok şükür; helal sertifikalı ürünleri bizlere sunan, güvenli, sadece bilen değil bildiklerini yaşayan, konusunda ihtisas sahibi uzman kişilerden oluşan, “bu işi para için yapıyorsak ve size helal yedirmiyorsak ahirette yakamıza yapışın” diyen bir GİMDES var artık.
Evet, Hz. Davud’un “gün gelir, yedikleri insanın tuzağı olur” diye bahsettiği o ahir zamandayız. Ve artık şüpheli bir hayattan Besmeleli bir hayata geçiş yapmak istiyoruz. Helali istiyoruz, helalle barışmak istiyoruz. Helalle yaşamak istiyoruz. Peki nasıl yapalım? Başta salih ve iradeli bir helal beslenme niyetiyle yola çıkarsak Rabbimiz elimizden öyle bir tutar ki yediğimiz içtiğimiz Cennetimize yol olur inşaallah. Bir anlık lezzeti değil de ebedi sofraları seçebilirsek, iştahımızı Cennete saklayıp herşeyin sonsuz bir zevkle yeneceği diyara koşabilirsek işte o zaman Efendimiz’in (sav) “dünya onların, ahiret bizim olsun istemez misin ey Ömer” seslenişinin birer muhatapları da bizler oluruz.
Cennetten Allah’ın yasakladığı ağaçtan yiyerek dünyaya gönderilen Hz. Adem (as) ve Havva validemizin bağışlanma dileyerek affedildiği o dua ile bitirelim: “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” Araf, 23